24 yaşındaki Razgradlı Nurkan Nuf

Dr. Krıstü Krıstev’in “Sanat ve Din” Arşivinden

Nurkan Nuf, Ağustos 1996 yılında Razgrad’ta doğdu. Lise eğitimini doğduğu şehirde bulunan “Şandor Petöfri” Teknik Meslek Lisesi “Elektrikli Teçhizat İmalatı” bölümünde tamamladı. Ardından 2019 yılında Veliko Tırnovo Üniversitesi “Sv. Sv. Kiril i Metodiy”  “Güzel Sanatlar” Fakültesi “Resim” bölümünde lisans eğitimini tamamladı. Söz konusu fakülteden Arap hat sanatına ait süsleri içeren Bulgar nakşı olan “Kültürel Sembiyoz” konulu tez çalışmasıyla mezun olmuştur. Şu an 1 yıllık yüksek lisansına VTÜ “Geleneksel Olmayan Çizim Teknikleri” bölümünde devam etmektedir.

Nurkan, başka bir mülakatta, sanatın yeni dönemi hakkında, “Size her şeyi versem nereden başlayacağınıza şaşırırsınız.”, dedin. Şu an ben de aynı duruma düşüyorum, sen gerçekten o kadar yetenekli ve çok yönlü bir sanatçısın, sanata o kadar çok katkı veriyorsun ki, ben de bu mülakatı nasıl başlatayım diye düşünüyorum.

İlk olarak ne zaman ve nasıl fırça ve boyalarla temasa girdiğini bizlere anlatır mısın? Senin bu harika yeteneğin nasıl ortaya çıktı?

Lisenin 2. ve 3. sınıflarında iken ciddi bir şekilde çizimle uğraşmaya başladım. O zaman çizim tuvalinin nasıl yapıldığına dair bir videoya denk geldim. O sırada sanata dair, işlevlerin teknik bağlamına kadar büyük bir ilgim yoktu.  Ve böylece o çizim tuvalini hazırladım ve içimden bir ses üzerine bir şey çizmemi istedi. Sulu boya ve boya fırçası kullanarak çizdiğim ilk şey, “Nu Pagadi”de ki kurttu.

 

Nurkan Nuf’un ilk bilinçli resmi

Benim güzel sanatlar yoluna koyulmama sebep olan kardeşimdi. Fakat daha da geriye dönersek, babamın bana çizmeyi öğrettiğini ve beraber hurma ağacı olan bir ada çizdiğimizi hala hatırlıyorum. Ama kardeşim, benim ben olmama yardımcı oldu; yalnız gördüğümü değil, hissettiğimi de çizmemi gösterdi. Ve gerçek ve bilinçli bir sanatçı olmama da sebep oldu. Kardeşim olmasaydı muhtemelen bugün bir yerde elektrikçi olarak çalışırdım ve sanatla hiç bir ilgim olmazdı, yüksekokul mezunu da olmazdım.

Şu an ne tür sanatla uğraşıyorsun – alternatif sanatçı veya geleneksel olmayan çizim alanında bir sanatçı olman doğru bir terim mi?

Eskiden kendimi öyle tanıtırdım, doğru, ama artık hissettiğim bütün güzelliği aktarmaya çalışıyorum. Eskiden hep orijinal ve daha özel olmaya, diğerleri gibi olmamaya çalışırdım... Bugün hedefim “kimse” olmamaktır, bunu da pasif olarak algılamaktayım. Birinin dediği gibi: “Kendini düşük yerde gördüğün kadar yükseliyorsun.”

Şu an sanatın birçok alanında meşguliyetim var: heykel yapıyorum, şiir sanatı ve resim sanatıyla uğraşıyorum. Hüsn-i hat ve resmedilmeye değer resimler yapıyorum.  Belli bir stilde kendimi tanıtamıyorum, çünkü zaten şahsi bir stilim olmasından kaçınıyorum.

Belki de onlarca bağımsız resim sergisine ev sahipliği yapmışsın. Resim sergilerinin hangisiyle en çok gurur duyuyorsun veya senin mesleki hayatında en büyük damgayı vuran hangisidir?

İlk resim sergim ben lise 3’teyken gerçekleşti ve “Pop art” (“meşhur sanat” anlamına gelen, yani ünlü insanları çizmek) stilindeydi. Ama İslam’ı kabul ettikten sonra putlardan kaçınmaya başladım ve genel olarak yüz çizmeyi bıraktım.

Ardından başka bir sergide de yer aldım. Ondan sonra “Spleen” (yani “sebepsiz melankoli”) sloganı altında ayrı ve şahsi bir sergim oldu ve o sırada hayatım “karanlık” bir dönem içindeydi, ondan dolayı serginin yönü de o tarafaydı. Liseyi bitirene kadar üçüncü şahsi bir sergim de oldu. Üniversite öğrencisiyken de onlarca sergiye ev sahipliği yaptım.

Fakat gurur duyduğum sergi yok, çünkü artık genel olarak her ne olursa olsun gurur duymaktan kaçınıyorum.

Birkaç sene öncesine kadar, üniversite hayatımın ilk yıllarında fazla gurur duyuyordum. Bir takım şeylerle uğraşıyordum, sürekli yoğundum, şehirden şehire ve sergiden sergiye gitmem psikolojik olarak beni çok yıprattı ve bunun hesabını ödeyip tükenmişlik durumuna (“burn out”) geldim. O andan itibaren gururu bıraktım. Anladım ki, gururla çok dikkat edilmesi gerekiyor ve insan, bir alanda ne kadar başarılı olursa olsun hiçbir zaman kibrin hiçbir haline düşmemesi gerekiyor.

İslam’ı hayatının bu zor anında mı keşfettin?

İslam beni ilk olarak üniversite 2. sınıftayken etkiledi. O an geçici bir süre için Hüsn-ü hat ile uğraşmaya da başladım, sonra ise bıraktım. Ama işte, 5 ay önce yine aynı yola koyuldum. O sırada Veliko Tırnovo Camiine de bir katkıda bulunarak oradaki imamla, Bölge Müftüsüyle ve Veliko Tırnovo Bölge Müftülüğü’nün bir takım temsilcileriyle tanışmış oldum. Uzaktan başlayarak bana İslam yolunu gösteren onlardı. Tırnovo’da 5 vakit namazı kılmayı, helal ve harama dair her şeyi öğrendim.

İslam, hayatının bir parçası olduktan sonra şu an kendini nasıl hissediyorsun?

Nasıl anlatacağımı bile bilemiyorum. 2 sene önce tükenmişlik teşhisiyle uğraşırken, dinle karşılaştıktan sonra bütün bunlar kendiliğinden kayboldu... İslam harika bir şey!

Hüsn-i hatta kendi kendini yetiştirdin, bu doğru mu? Bu sanat ilgini nasıl çekti?

Nurkan Nuf’a ait kaligrafi

Evet, ben kendi kendime farklı ve birçok kaynak kullanarak Kur’an-ı Kerim okumayı öğrendim. Hala heceliyorum, ama artık Arapça okumayı öğrendim. Hatlarımı hem elle (hat kalemi ve fırçayla), hem de dijital olarak yapıyorum. Kalemle olan hat becerilerimi hala geliştiriyorum, çünkü dikkat edilmesi gereken nispetler v.s. mevcut. Doğrusu eserlerimin çoğu fırçayla veya dijital olarak yapılmıştır.

 

VTÜ “Sv. Sv. Kiril i Metodiy” “Resim” Bölümü’nden mezuniyetin için çok ilginç bir proje yapıyorsun: “Kültürel Sembiyoz” adlı ve Arap hat sanatına ait motifler içeren Bulgar nakşı. Bu oldukça alternatif fikir nasıl ortaya çıktı, biraz bahseder misin?

“Kültürel Sembiyoz”: nakış ile hat arasında

Fikir, izlediğim Adela Peeva’nın “Bu Şarkı Kimin?” adlı belgesel filminden ortaya çıktı. O, bütün Balkan ülkelerinin, bir halk şarkısına sahip olduklarını iddia etmeleriyle ilgilidir. Ve tıpkı filmde bir şarkı hakkında gerçek arandığı gibi, ben de diploma çalışmamla aynısını göstermek istiyorum: Bulgar biri, “Kültürel Sembiyoz” eserine baktığı zaman Bulgar nakşı görmüş olacak. Arap veya Arapça bilen birisi ise hat sanatı görmüş olacak... Bu bağlamda belli bir kültürün aslını bilemeyiz. Yalnız onun var olmasına minnettar olabiliriz. Sonra kültürü bir ayırma aracı olarak değil, birleştirme aracı olarak kullanmamız gerekiyor.

 İlginç gerçek şu ki, kardeşin Denis Nuf da meşhur bir sanatçı, ama farklı bir alanda: o kelimelerle “çiziyor”. Onunla birlikte ortak projeleriniz oldu mu veya böyle bir şey düşündünüz mü: güzel sanat ile edebiyatın ortak noktasını bulmayı?

Nurkan Nuf (sağda), büyük kardeşi Denis Nuf (solda) ile birlikte

Evet, Razgrad’taki şahsi sergilerimden birinde resimler havada duruyordu; bir iple tavana bağlıydı. Resimlerimin her birine onun birer şiiri eklenmişti. Ama genel olarak ortak nokta, söylediği her kelimenin bir şekilde çeşitli resimlerimi etkilemesinde de keşfedilebilir. Böylece kan bağlarında olduğu gibi, sanatın da farklı alanlarında ortak kesişme noktaları mevcuttur.

Şu anki projelerin ve yakın geleceğin için planların nelerdir?

İsteğim, yaptığım İslami hatlarla sergi düzenlemektir. Bu serginin doğum şehrim olan Razgrad’ta, ilk fırsatta, ülkedeki olağanüstü durum iptal edildikten ve virüs dalgası geçtikten sonra düzenlenmesi beklenmektedir.

10 sene sonra kendini nerede görüyorsun? Farklı alanlarda neler başarmış olmak istersin?

Şu anki halimden ve sahip olduğum her şeyden memnunum. Elhamdülillah, bana hiçbir şey lazım değil. Hayal kırıklığına uğramak istemem, bundan dolayı belli hayaller kurmayı da istemem. İsteğim, İslami hat alanında kendimi geliştirmek, çünkü öğrenmem gereken daha çok şey var.

 

Peki, dinin senin eserlerindeki rolü nedir?

Nurkan Nuf’a ait hat: “Bismillahirrahmanirrahim” 

Birdenbire kendiliğimden resim çizmeye başlamamı bile bir yetenek olarak algılıyorum. Şu an bu yeteneğimden mümkün olduğu kadar yararlanmaya çalışıyorum ve bundan ötürü resimlerimin büyük bir kısmını hediye ettim veya az para karşılığında sattım. Benim için, yaptığım işin karşılığını karşımdaki insanın tebessümünde bulmak, Hay’dan gelen ve Hu’ya giden parayı almaktan çok daha değerlidir. Dendiği gibi: “Bir insanın tebessümü altından daha parlaktır.”

Dilerim ki, bu mülakatı, Dr. Krıstü Krıstev’in “Sanat ve Din” arşivinden “...din, sanat ve ahlaki duygular olmadan hayat, bizler için ne düşünülebilir, ne de dayanılabilir, çünkü bütün anlamını kaybetmiş olur. Ruh onlarda gerçek hayatını yaşar ve onlar olmadan yabancı bir dünyada kendini bulur, hem o da dünya için yabancı olur...”

 

Bu teoriyi nasıl yorumlardın, kabul ediyor musun? Senin için sanat ve din hangi noktada buluşur ve hangi noktada ayrılır?

Nurkan Nuf’un resimlerinin birinden ayrıntı

Zannediyorum ki, din, sanat ve bilim birbirine çok özel bir şekilde bağlıdır. Ve sanat, diğer ikisinin arasında. Yapılan ve yaratılan her şey bir sanattır. Böylece insanlar da, bizleri Yaratan Allah-ü Teala’nın sanatının bir eseriyiz. Sanat, aynı zamanda dini bilime bağlayan bölümdür. Din bizlere duygusal zekâyı öğretir, bilim ise rasyonel zekâyı... Bu bağlamda, evet, Dr. Krıstev’in teorisini kabul ediyorum.

Sana kalben bu mülakat için ve ayırdığın vakit için teşekkür ediyorum! Bulgaristan’daki Müslümanlar arasında senin gibi genç yeteneklileri görmek gerçekten çok ilham ve ümit verici! Bu mülakattan sonra umuyorum ki, benzer çalışmalar gelip ülkemizdeki Müslüman toplumunun yetenekli ve aktif gençlerine damga vuracaktır!

 

Mülakatı alan: L. Çauşeva

Fotoğraflar: Nurkan Nuf’un şahsi arşivi


© Müslümanlar diyaneti. Tüm haklar saklıdır.