“Müslümanlar” Dergisi için İsmiye İsmailova’nın Başmüftü Dr. Mustafa Haci ile röportajı

 

-Sayın Başmüftüm, Dergimize bu özel röportajı vermeyi kabul ettiğiniz teşekkürlerimi arz ediyorum. Sizi 90’lı yılların başına götürmek istiyorum. Ortaöğreniminizi tamamladıktan sonra memleketiniz Draginovo köyünde İmamlık yapmışsınız. İmamların bugünkü durumu o zamandan daha mı iyi?

-Bu soruya nereden baktığımıza bağlı. Komünizmin çöküşünden hemen ardından insanlar, yıllardır İslam’ı özledikleri için İslamiyet’i arıyorlardı. Komünizm dönemindeki Ateizm, insanların ruhunu yeterince zehirlemişti, onlar da maneviyatı arıyorlardı. Bu açıdan İmamların işi daha kolaydı, zira cemaat aramalarına gerek kalmıyordu. Cemaat İmamı arıyordu. Ortalama her Müslüman, çocuklarını İslamiyet’e göre yetiştirmeye çalışıyordu ve onları Kur’an Kurslarına gönderiyordu. İmamların durumu, maddiyat açısından ise çok daha zordu, çünkü hiçbir gelir sağlanmamıştı. Birçok yerde insanlar, kendi aralarında para toplayıp bir şekilde maaş verebiliyorlardı, bunun dışında da İmamlık maaş sistemi mevcut değildi. Bu durum, İmamların ile cemaat aralarının daha da açılmasına vesile oluyordu, zira bazı görüşlere göre Din Görevlilerine maaş verilmemeliydi ve sadece Mevlid ve Cenaze gibi durumunda para almalılar. Bugün İmamların karşısında daha farklı meydan okumalar vardır.

Eskiden insanlar, sadece namaz kılıp Ramazan’da oruç tutmaları gerektiğini duymaları yeterliyken, bugün ve özellikle gençler, Dinin hayattaki rolüyle, Kültür ve Yaşam Biçimiyle ilgili konularla ilgileniyorlar. Bu sebeple İmamların daha iyi hazırlanmaları, çağa ayak uydurabilmeleri ve her türlü soruları cevaplayabilmeleri gerekmektedir. Bu henüz ulaşılamayan bir hedeftir. Ancak o zaman Din Görevlilerin maddi sorunları tamamen çözülecektir, çünkü böylece herkes onların problemlerini çözmeye çalışacaktır.

 

-Siz Ürdün Yermuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunusunuz. Kesinlikle o dönemin zorlukları daha fazlaymış. Kısaca bu Üniversitede gördüğünüz Eğitim ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Bulgaristan’dan Eğitimine orada devam etmek isteyenler var mı?

-Yaşadıklarımızın kısaca anlatılması imkansız, çünkü Eğitimimizi burssuz tamamladık. Bize sadece Allah’tan sevap bekleyen insanlar yardım ediyordu. Benim bir problemim daha vardı: Ailem. Yaklaşık 5 yıl boyunca Ürdün’de Eğitim alırken, eşim ve çocuklarım Bulgaristan’daydı. Bu çok büyük bir imtihandı, fakat Eğitim fırsatından yararlandım, çünkü bu benim hayalimdi.

Günümüz gençleri, ne Yüksek İslam Enstitüsü’nde, ne de Yurt Dışında İlahiyat Eğitimi görmek istemiyorlar. Yurt dışında Eğitim gören öğrenciler arasındak ilahiyat öğrencilerinin oranı çok düşüktür. Sorun, Eğitimin Prestij ve Müslümanlar Diyaneti bünyesindeki ödeme imkanları ile ilişkilendirilmesidir. Bu çok yanlış bir görüştür. Belki de bu sebeple Müslümanlar Diyaneti görevlilerinin büyük kısmı, Eğitim almayı gereksiz görmekte ve İslam hakkında Temel Bilgilere sahip olmak yeterli görmektedir.

 

-23 Ekim 1997 yılında gerçekleştirilen Birleştirici Müslüman Kongresi’nde ilk defa Başmüftü olarak 3 yıllık görev süresi için seçilmiş oldunuz. 2005 yılında başlayarak günümüze kadar artık 16 yıldır Bulgaristan Cumhuriyeti Başmüftüsü olarak görev yapıyorsunuz. Delegelerin size güveni hakkedilmiştir. Müslüman toplumunu temsil ettiğiniz süre boyunca en zor döneminiz hangisiydi?

-1997 yılının Haziran ayının sonunda Ürdün’den geri döndüğümde Başmüftü olmak aklımın ucundan bile geçmiyordu, çünkü 1992 yılında Başmüftülüğü yöneten 3 kişiden biri olarak oradaki sorunların neler olduğunu çok iyi biliyordum. Ama ben değil, Allah karar verir! Böyle bir sorumluluğu üstlenmeyi ne kadar istemesem de artık 19 yıldır bu görevi sürdürüyorum.

Bu yıllarda çeşitli sorunlarla karşılaştım: Siyasetçilerin kaprislerine uymak zorunda kaldım, Emniyet ve İstihbarat Servisleri tarafından soruşturuldum, Devlet Güvenliği (DS) elemanı ilan edildim vs. Ancak beni en çok üzen, Müslüman kökenli kişilerin Gayrimüslim kültürünü, yabancı isimler benimsemelerini ve hayatlarının diğer dinlere mensup insanların hayatından farklı olmadığını görmemdi. Müslümanların Ramazan ayında gündüz açık alanlarda yemelerini, alkolle düğün yapmalarını görünce içim daralıyordu.

 

-Bu yıl yeniden Başmüftü olarak seçildiniz. Tebrik ediyorum! Aslında bu yıl siz tek adaydınız. Sizce bir Başmüftü nasıl biri olmalı, Müslümanların Dini Lideri ne gibi niteliklere sahip olmalı?

-90’lı yıllarda Müslümanlar Diyaneti Mevzuatı’nda: “Başmüftünün gerekli Dini Eğitimini almış olması gereklidir” sözleri bulunmaktaydı, fakat nasıl bir Eğitim olması gerektiği konusunda belirsizlik vardı. Bunun sebebi, İlahiyat dalında Yükseköğretim mezunlarının eksikliğiydi.

Bugün artık Başmüftünün İlahiyat dalında yükseköğretim mezunu olması gerektiği yazılıdır. Fakat sadece bu husus yeterli değildir. Başmüftünün hem Dini, hem de İdari alanda tecrübe sahibi olmalıdır. En önemlisi ise Müslümanlar Diyaneti personelinin kendisine karşı güvenidir. Bir şablon belirleyip bütün personeli veya bütün Bölgeleri aynı biçimde yönetmek mümkün değildir. Bulgaristan’ın her Bölgesi birbirinden çok farklıdır ve başarılı olmak istiyorsak, Bölgelerin durumuna göre hareket etmemiz gerekmektedir. Manevi güç de çok önemlidir. Allah adına sabretmek ve bazı olayların kendiliğinden gelişmesi, her yöneticinin yapması gereken bir şeydir. Bunun dışında sonuçların dünden bugüne elimize ulaşmasını beklemek de doğru değildir. Her Görevlinin ve Müftünün taleplerinin hemen yerine getirilmesini istemelerine rağmen öngörüşlü bir şekilde çalışmak lazım.

 

-Müslümanlar hangi durumlarda Başmüftülüğe müracaat edebiliyorlar?

-Müslümanların kurumumuzu tam olarak tanımadıklarını düşünüyorum. Bazıları Siyasi bir örgüt, ya da Finansman kaynağı olarak görmektedirler. Ancak Başmüftülük, Müslümanları Temsil eden, onların Dini Hayatını düzenleyen bir kurum, fakat Finansal veya Devlet kurumu değildir.

Başmüftülük, Manevi Gücün Kaynağıdır, bununla birlikte de hakkı yenilen ve mağdurların koruyucusudur. Başmüftülük, aynı zamanda Kanunlar çerçevesinde çözümü bulunamayan meselelerin Hakemidir ve Müslümanların Manevi Gücünü ve Kimliğini yaşatan etkinlikleri düzenleyen bir kurumdur.

Ayrıca herkesin, Müslümanların ayrı bir biçimde toplum olma ihtimalleri olmadığını bilmesi gerekir. Müslümanların gücün birlikten doğar. Bulgaristan Müslümanlarını bir araya getirecek başka bir kurum veya ideoloji yoktur.

Başmüftülük, kesinlikle bizden daha cahil veya daha az sorumluluk sahibi olmayan atalarımızdan kalan bir mirastır. Çok insan, Başmüftülük Kurumunun etrafından geçmeye, ya da onu paravana olarak kullanmaya çalışıyor, fakat ne olursa olsun, hiçbir zaman arzu ettikleri amaca ulaşamıyorlar. İşte bu sebeple, Müslümanlar, kurumumuza, günlük ve Dini hayatları ile ilgili her soru hakkında müracaat edip bilgi talep edebiliyorlar.

 

-Önümüzdeki yıllarda Dini Faaliyetlerin düzenlenmesi hususunda ne gibi meydan okumalar vardır?

-Müslümanlar Diyaneti, son 30 yıl içinde uzun ve zor bir yol geçti. Müslümanlar Diyaneti’nin Vizyon ve Strateji eksikliği, temel sorundu. Bugün bu sorun artık çözülmüştür. Faaliyet boyutları belirlenmiştir, fakat bu yeterli değildir. Kurum, Bulgaristan’da ikamet eden her Müslüman tarafından tanınmalı ve Başmüftülüğün bütün iletilerinin, kendisini, kurumun bir parçası olarak gören tüm Müslümanlara ulaşması gerekmektedir. Bunun için çok çaba sarfetmek lazım. Müftülüğün Müslümanlara daha yakın olması gerekir. Bunu tek başına ne Başmüftü, ne de Bölge Müftüsü yapabilir. Bu, bütün Görevlilerin ve özellikle Kurumun omurgası olan İmamların görevidir.

Devlet ve Siyasetçiler de Dinin gerçek hayattaki yerinin önemini kavramalı. Din, Siyasete hizmet edemez, Siyasi duruma da riayet edemez. Din, insanların bütün hatalarını düzeltmektedir. Herkes tarafından kabul edilmediği müddetçe de toplumun sorunları daha da derinleşecektir.

 

-Başmüftülüğün şu anda kaç Vakıf Malı var ve onlardan yıllık elde edilen gelirler ne kadardır? Devletimizin Müslümanlar Diyaneti’ne desteği, bizi bir adım ileriye götürüyor, bu gelirler yeterli midir?

-Tam olarak Vakıf Mallarının sayısını belirtmek zordur. Bu soru ne kadar sık sorulsa da belli bir cevabı yok, çünkü Camiler, Saat Kuleleri vs. de Vakıf Malları kategorisine dahil oluyor. Vakıflardan sağlanan gelirler konusuna gelirsek, Müslümanlar Diyaneti yıllık olarak 3 milyon leva almaktadır. Kurumumuz, devlet tarafından sağlanan sübvansyon 5 milyon 700 bin levadır. Ayrıca Müslümanların bağışları da eklendikten sonra toplam bütçe 14 milyon levaya denk gelmektedir.

Geçen yıllarla kıyaslandığında, Kurumun Finansal durumu çok daha iyi, fakat Personelin ve özellikle İmamların maaşlarının zamlanması için yetersizdir. Umarım en kısa zamanda bu da gerçekleşsin. Bununla birlikte İmamlar, kazanacakları maaşların, yaptıkları faaliyetlere bağlı olduğunu anlamalıdırlar.

 

-Başmüftü, Müslümanların Dini Lideri ve aynı zamanda Yüksek İslam Ensitüsü Rektörü olarak görevlerini yerine getirmek için nelerden mahrum kalıyor? Belki tatilden...

-Tatil çok geniş kapsamlı bir kavramdır. Bazen bir kişi, çalışırken daha dinç ve boş otururken de daha yorugun hisseder. İnsanın en çok ihtiyaç duyduğu şeyler, yaptığı işten memnun olması, emeğinin karşılığını görebilmesi ve etrafındaki insanlarla anlaşabilmesidir.

 

-“Müslümanlar” Dergisi üzerinden Müslüman toplumuna neler söylemek istersiniz?

-Bulgaristan Müslümanları, kendi hayatında girişimci ve aktif olmayı öğrenmeli. Bir “kurtarıcı” beklemek İslamiyet’e özgü bir şey değildir. Herkesin kendine bakması ve kendi hesabını yapması gerekiyor çünkü son zamanlarda bu önemli işi hep başkalarına bırakıyorlar. Bir kere zor durumda kaldıklarında, her zaman başkalarını suçlarlar.

Suçlamak, zayıf kişilere has bir şeydir. Müslümanlar, onlardan biri değildir. Müslümanlar, sahip oldukları ama kullanmadıkları kapasitenin farkına varmalılar. İslam’ın sadece birine değil, bütün Müslümanlara ait olduğu, dinimizin refahı doğrultusunda çalışmamız gerektiğini göstermektedir.


© Müslümanlar diyaneti. Tüm haklar saklıdır.